Fatiha

fatiha Kur'an

İnsan, sözünde durmakla değer kazanır ve kıymet bulur. Unutkan olan insana hatırlatmak gerekir. Allah (cc), “Hatırlat, hatırlatmak mü’minlere fayda verir.”[1]buyurmaktadır. Bu ilâhî hakikatin gereği insana sorumluluklarının hatırlatılması, ona yapılacak en büyük iyiliktir. Çünkü insanın, özgürlüğünden önce sorumluluğunun farkında olması gerekir. Özgürlük, ancak o zaman değer kazanır.

İnsanın Rabbini unutmaması çok önemlidir. Bunun için Allah’ın bir lütfu olarak namaz emredilmiştir. Onunla Rabbini anmakta ve Rabbi tarafından anılmaktadır. Namaz insanı kötülükten, çirkinlikten alıkoyar; sorumluluk bilincine ve adalet duygusuna sahip, kötülüklerden kaçınan, iyiliklere yönelen, doğru, dürüst, inançlı ve bilgili insanları yetiştirir.

Namazın da en önemli rükünlerinden birisi Fatiha’dır. Çünkü Sevgili Peygamberimiz (sas), bir hadislerinde “Fatihasız namaz olmaz.” buyurmuştur.[2] O hâlde namazın her rekâtında okuduğumuz bu sureyi iyi idrak etmeliyiz.

Mükemmel Dua Mecmuası

Allah’ın Resûlü, Ebû Sait b. Muallâ isimli sahâbîye, Kur’an-ı Kerim’deki en büyük sureyi mescitten çıkmadan bildireceğini ifade eder. Sonra da Fatiha olduğunu açıklar.[3] Ayrıca Fatiha suresinin şifa özeliği olduğunu birçok hadisinde haber verir.[4]

“Zikrin en üstünü ‘la ilahe illallah’ tır.

“Duanın en yücesi  ‘elhamdülillah’tır.”[5]

“Allah’a hamd ile başlamayan her işin sonu kesiktir.”[6]

Fatiha suresi, bütün bunları ya özü ya da sözü ile ihtiva etmektedir. Kur’an-ı Kerim’in içerdiği bütün esaslar öz olarak “Fatiha”da vardır. Zira övgü ve yüceltilmeye layık bir Allah’ın varlığı, O’nun hâkimiyeti, tek mabud oluşu, kulluğun yalnız O’na yapılıp ondan yardım istenmesi,  samimi yakarış ve duaların O’na yapılması bu surede özlü bir şekilde ifade edilmiştir.

Fatiha suresi, bir ikincisi hatta benzeri olmayan mükemmel bir dua mecmuasıdır. Kulun, Rabbine edeceği duanın usulünü en güzel şekilde ortaya koymaktadır:

1) Duaya Allah’ı gerektiği gibi överek başlanmalıdır.

2) İtaat ve ibadet yalnız O’na yapılmalı ve bu “biz” olma anlayışı içinde uygulamalarla ortaya konulmalıdır.

3) İstekler açık bir şekilde dile getirilmelidir.

Allah’ı Övme

Allah’a övgüye başlamadan önce yapılması gerekenlerin başında elbette ki euzü- besmele gelir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Kur’an okuyacağın zaman o kovulmuş şeytandan hemen Allah’a sığın. Gerçekte onun, imana erişenlerin ve Rablerine güvenenlerin üzerinde bir etkisi yoktur.”[7]

Şeytandan Allah’a sığınmak için:

1) Allah’a kullukta samimi olmak ve ihlâslı bulunmak gerekir.

2) Şeytandan gelebilecek bir vesveseyi hisseder hissetmez hemen Allah’a sığınmak gerekir.

3) Allah ile bağları sıkı tutarak hayatı sürdürmek gerekir.

4) Bu çaba ve gayretleri, günde beş vakit kılınan namazın her rekâtında okunacak Fatiha ile devam ettirmek gerekir.

İmtihan edildiğimiz şu dünyada şeytandan Allah’a sığınma, ilâhî bir emirdir. Halife konumunda olan insan, bu görevini yerine getirirken şeytanın her türlü aldatmasına karşı Rabbine sığınarak hayatını devam ettirmek zorundadır.[8]

Besmele çekerek Allah’ın adı anılmış ve bununla ilâhî yardımın gelmesi, bereket ve bol hayrın oluşması istenmiştir. Allah’ın adını yüceltmek ve O’nu övmek, ismini sıfatlarıyla birlikte zikretmek şu düsturları fark etmeyi sağlar:

1) Her şeyin yaratıcısı Allah’tır.

2) Sonuç O’na aittir. Bununla birlikte insanın, gayret göstermesi gerekir.

3) Hayrın ve bereketin oluşması Allah’ın istemesiyle olur.

4) Kulluk şuuruyla her işi O’nun adına yapmak lazım gelir. Emri ve rızası olmayan işlerden şiddetle kaçınmak, izni olmayan işlere asla besmele çekmemek gerekir.

الحمد لله رب العالمين الرحمن الرحيم

Elhamdülillâhi Rabbi’l-Âlemîn: “Övgü, yücelik, sena ve tüm güzellikler âlemlerin Rabbi Allah’a aittir. O Allah, Rahman ve Rahîm’dir.” Dünya ve ahirette merhameti sonsuzdur; bütün mahlûkatı kaplar. Hepsine yeter. Rahîm’dir; O’nun esirgemesi ahirette yalnız mü’minlere yöneliktir.

ملك يوم الدين

Mâliki yevmi’d-dîn: “Din gününün sahibidir.” O yüce olan Allah, dünyanın da ahiretin de maliki, sahibi ve hükümdarıdır. Ahirette hesapları en ince şekilde görendir. Zerre miktarı hayrın karşılığı, zerre miktarı şerrin karşılığı tastamam verilir.[9]

Fatiha suresinin ilk ayetleri, bize “Allah’ı hamdetme” sorumluluğunu hatırlatır. Bizler Allah’ı övme liyakatinde olmalıyız. Hayatımızı O’nu övmeye adamalıyız. Bunun için kendimizi karakterli, kaliteli, yetenekli, ahlâklı ve dindar bir insan olarak yetiştirmeliyiz.

Kulluğumuzla Allah’a Yönelme

اياك نعبد

İyyâke na’büdü: “Biz ancak Sana kulluk ederiz.” Bunun, bütün hayatımızı kuşatacak bir söz olduğunun farkındayız. “Kâlû belâ”da söz vermiştik. Bu sözümüzü şu dünya hayatında da sürekli tekrarlayarak onu inancımız haline getiriyor ve diyoruz ki: “Ey Rabbimiz olan Allah’ım! Bundan böyle hayatımızda ‘bizler’ Senden başka hiçbir şeyi ilah edinmeyeceğiz. Tek otorite Sensin, hükümranlık Senindir, kulluk ‘yalnız Sana’ yapılır. Neyi emredersen biz ona boyun eğeriz. Neyi yasaklarsan biz ondan kaçınırız. Biz sadece Senin istediğin şekilde ve sadece Senin rızanı kazanmak için yaşayacağız. Bizim tek rehberimiz ve hidayet kaynağımız Kur’an’ı Kerim’dir. En güzel örneğimiz Resûlullah’tır.”

و اياك نستعين

Ve iyyâke nesteîn: “Biz ancak Senden medet umarız.” Çünkü Allah’tan başka hiçbir olağanüstü güç ve kuvvet sahibi yoktur. “Allah’tan başka kendilerine asla karşılık vermeyecek bir takım kimselere dua edenlerden daha şaşkın kim vardır? Onlar, bunların dualarından bile habersizdirler.” (Ahkâf 46/5)

Bu ayette “medet” ifadesinin kullanılması, bu isteğin insan gücünü aşan bir konu olması sebebiyledir. Ayrıca Elmalılı Hamdi Yazır, bu ayete şöyle bir açıklama getirir: Biz ifadesiyle cemaat olmaya atıf yapılır. Cemaatle ibadet etmek için “cemaat” olmak gerekir. Cemaat olmanın en önemli şartı ise aynı ruh ile hareket eden bir topluluk olmaktır. Bu gün camilerimizde cemaatlerin tek bir ruh, tek vücud gibi, birbirlerine sahip çıkan bir anlayışla ibadet etmeliler ki, cemaat sevabı alsınlar.

Kuran ve sünneti de ancak “biz” olunca yaşayabiliriz. Bunun için büyük bir takım ruhu ile hareket eden canlı bir sosyal yapıyı oluşturmak gerekir. Böylece dünyanın en güçlü topluluğu oluruz.

Dualarımız Yalnız Sana

اهدنا الصراط المستقيم

İhdina’s-sırâta’l-müstekîm: “Ey Rabbimiz, bizi dosdoğru bir yola, nimet verdiklerinin yoluna ilet.” Mushaf’taki ilk duanın bu olmasının hikmeti, hidayetin insan için ekmekten, sudan daha önemli olmasıdır. Hidayet konusu insanlardan istenebilecek bir şey değildir; yalnız Allah’tan istenir. Bizler mü’miniz. İmanımızın ve amellerimizin güzelleşmesi için tekrar tekrar Allah’tan yardım istemeye ihtiyacımız var.

“Mustekîm” kelimesi gidile gidile, yürünmek suretiyle düzelen yola denir. Bu yolda peygamberler, sıddıklar, salihler ve şehitler yürümüştür. Yani “sırât-ı mustakim”, Allah’ın razı olduklarının yoludur. Bu dosdoğru yolda gitmek, savrulmamak çok önemlidir. Ayrıca bu hidayeti isterken insanın Allah’tan medet umması, bu yolda ayağı kaymadan devam etmenin zorluğundan dolayıdır. İnsanların birçoğu kendilerini doğru yolda zannedebilirler. Ama bazı amellerinin boşa gittiğinin farkında bile değillerdir. Bu da birtakım tembellikler ve nefsi hastalıkların olmasından kaynaklanabilir.

Peygamberleri göz önünde tutarak ısrarla kulluk görevlerimizi yerine getirmeliyiz. Örneğimiz Nuh (a.s) olmalı. O’nun 950 yıla varan ısrarlı, sabırlı  ve samimi hidayet üzere çabasını düşünerek yaşamalıyız.

Çağımızda insanların dayanışma ve yardımlaşmaya ne kadar ihtiyaçları vardır. Birbirimize dua etmek ve birbirimizin elinden tutarak güç birliği yapmak, bu ayetlerdeki biz ifadesinin hikmetlerinden bazılarıdır.

غير المغضوب عليهم

Ğayri’l-mağdûbi aleyhim: “Kendilerine gazap olunmuşların…” Allah kimseye durup dururken gazap etmez. Ancak onlar birtakım günahlar ve suçlar işlemek suretiyle Allah’ın gazabını üzerlerine çekerler. Allah’ın gazap edeceği kimseleri sadece Yahudiler olarak görmemek gerekir. Allah gazaba uğrayacak kimselerin:  “Savaştan kaçanlar (Enfal 8/16), mü’min kardeşini kasten öldürenler (Nisa 4/93), bildikleri halde hak yoldan uzaklaşanlar ve Allah’ın dinine değer vermeyip reddedenler (Nahl 16/106), münafıklar ve Allah’a ortak koşanlar(Fetih 48/6), sağlam bilgiye değil de zanna tabi olanlar (Araf 7/70-71)” olduğunu bildirmektedir.

ولا الضالين

Vele’d-dâllîn: “Ve sapıtmışların yoluna değil.”  Dalâlette kalanlar ise Hıristiyanlar, Allah’a ortak koşanlar (Nisa 4/116), Allah ve Resûlü’ne asi olanlar (Ahzap 33/36), dinde aşırıya kaçanlar (Maide 5/77), iman edip küfrü değiştirenler (Bakara 2/108), kâfirleri dost edinenler  (Mümtehine 60/1), kendileri inkâr etmiş, başkalarını da saptırmaya çalışan kimseler (Nisa 4/167)… Bütün bunlar, yolunu kaybetmiş olan sapıklara uymuş kimselerdir. “Ey Rabbimiz, bizi bunlardan etme!”

Âmin. “Duamızı kabul et” demektir. Fatiha’dan sonra “âmin” demek sünnettir.

Fatiha sûresi ölülere okunmasından ziyade dirilere fayda ve şifa verecek bir suredir. Sonuç olarak Fatiha sûresiyle şunları idrak edebiliriz:

1.Sadece Allah’a kulluk, insanı özgürleştirir.

2.Özgürlük daima sorumluluktan sonra gelir.

3.Disiplin olmadan sevgi, insanı yüceltmez.

4.Tekrarlar, öğrenmenin esasıdır.

5.İnsanın hayat felsefesi, Fatiha’daki anlayışa uygun olmalıdır.

6.Cemaatle ibadet edebilmek için öncelikle cemaat olmak gerekir.

7.Medet Allah’tan beklenir; kulluk yalnız O’na yapılır.

8. Dua etmeden önce Allah övülmeli, hayat ona adanmalı ve dua edilmelidir.

9.Dosdoğru bir yol istenmeli, yolun cennete çıkması temenni edilmelidir.


 


[1] Zariyat 51/55.

[2] Tirmizî, Mevakıt 69; Darimî, Salât 36.

[3] Buhârî, Fezâilü’l-Kur’an 9.

[4] Buhârî, Fezâilü’l-Kur’an 9.

[5] Tirmizî, Dua 9.

[6] İbn Mace, Nikâh 19.

[7] Nahl 16/98-99.

[8] Bkz. Zuhruf 43/36-39 ; Taha 20/124-127.

[9] Zilzal 99/7-8.

Yazar: 

Add new comment

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.