Lanetlenmiş Adam
Hz. Peygamber(s.a.s) İslam’ı tebliğe başladıktan, açıkça akrabalarına ve herkese ilan ettikten sonra birçok kişiden eziyet veren, inciten davranış ve tepkiler görmüştür. Ancak hiçbirisinin yaptığı öz amcasının yaptığı kadar onu rahatsız etmemiştir. Hiçbirinin yaptığı işkence ve zulümler İslam’a girişlere engel olmamıştır. Fakat dünyaya şaşı bakan adamın faaliyetleri insanların İslam’la tanışmalarına ya engel olmuş ya da onların iman etmelerini geciktirmiştir.
Ebû Leheb
Rasulullah’ın(s.a.s) amcasıdır. Gerçek adı Abdüluzza b. Abdulmuttalib’dir.Abdu’l Uzza,“Uzza’nın kulu” manasına gelmektedir. Abdülmuttalib, ona güzelliğinden dolayı parladığı ve öfkelendiğinde yanakları kızardığı için ona Ebû Leheb künyesini takmıştır.[1]Oğlu Utbe’den dolayı Ebû Utbe lakabı da vardı.
Abduluzza, Abdülmuttalib’in, Lübna bint Hacir adlı eşinden dünyaya gelmiştir ve annesinin tek çocuğudur.[2] Doğum tarihi, çocukluğu ve gençliğiyle ilgili yeterli bilgi bulunmamaktadır. Onun hakkında sahip olduğumuz bilgiler Hz. Peygamberimizle olan münasebetleri ve İslam’a karşı aldığı tavırlarla alakalıdır.[3]
Şaşı gözlü, yumru yüzlü ve şişman bir adamdı. Ebû Leheb,ticaretle uğraştığından maddî durumu iyi ve Mekke’nin zenginlerinden olan biriydi. Şam bölgesine ticarî seferler yapardı. Topluma yön veren Mele’ gurubunun içindeydi ve itibar sahibiydi.
Harb b.Ümeyye’nin kızı, Ebû Süfyân’ın kız kardeşi ve esas adı Avraolan Ümmü Cemil ile evlenmiştir. Ebu Leheb’in bu evliliğinden Utbe, Uteybe, Muattib adlı erkek çocukları; Durre, Halide ve Azze adında da kız çocukları olmuştur. Üç kızı da Mekke’nin fethinde Müslüman olmuştur. Dolayısıyla sahabîdirler.[4]
Oğulları Utbe ve Muattib Mekke’nin fethinden sonra Hz. Peygamber’in davetine icabet ederek Müslüman olmuşlar, Huneyn Seferine de katılmışlardır. Hatta bu seferde, Hz Peygamber’in yanında sebatla kalan Müslümanlardan olmuşlardır.[5]Uteybe ise müşrik olarak ölmüştür.
Ebû Leheb’in Hz. Peygamber ile Olan ilişkisi
Ebû Leheb, Hz. Peygamber’in doğumundan üç veya yedi gün sonra kölesi Süveybe’yi onu emzirmesi için görevlendirmiştir. Hz. Peygamber risaletini ilan edene kadar Rasûl-i Ekrem’le olan ilişkileri çok da kötü değildi. Ebû Leheb’in, yeğeninin iki kızını gelin almak istemesinden arada belli bir düzeyde ilişkinin olduğunu anlayabiliriz. Hz. Rukıyyeile Utbe’yi ve Hz. Ümmü Gülsûm ile de Uteybe’yi nişanlamıştı.
Hz. Peygamber’le amcası kapı komşusuydu.Rasûlullah’ınMekke’deki evi Ebû Leheb ile Ukbe b. Ebî Muayt’ın evinin arasında bulunuyordu.
Ebû Leheb’in Dini Anlayışı
Ebû Leheb bütün Araplar gibi atalarına ve onların dinine sıkı sıkıya bağlıydı.Hz. Peygamber(s.a.s) İslam’a davet ettiğinde belki ilk tepkileri, menfaat içeren nedenlerden dolayı olabilir. Ancak yine de İslam dinini kabul etmemesinde dini anlayışının etkisi de önemli bir yer tutar.Ebû Leheb bir gün ölüm döşeğinde olan Ebû Uhayha adındaki bir müşriki ziyaret etmişti. Yanına vardığında Ebû Uhayha ağlamaktaydı.Onu ağlarken görünce: “Niçin ağlıyorsun ey Ebû Uhayha? Öleceğin için mi ağlıyorsun? Fakat ondan kurtuluş yoktur.”dedi. Ebû Uhayha: “Hayır. Benim asıl korkum, artık benden sonra Uzza’ya tapılmayacak olmasıdır” dedi. Ebû Leheb ona cevaben: “Vallahi sen yaşadığınca, ona seninle tapılmadı, senden sonra da ölümün sebebiyle, ona tapılmaktan vazgeçilmez.” dedi. Ebû Uhayha, Ebû Leheb’in Uzza putuna tapmaktaki iştiyak ve heyecanından çok memnun oldu. Bunun üzerine: “Şimdi anladım ki, benden sonra birisi bulunacak.”dedi.[6] Bu anekdot puta tapıcılığın EbûLeheb’de karakter haline geldiğini göstermektedir.
Ebû Leheb’in Karakteri
Ebu Leheb’in ihtirasları ve menfaatlerini koruma kaygısı zamanla din düşmanlığına dönüşmüştür. O zayıfları acımasızca ezmiş ve zalimleşmiştir. Ebû Leheb kendisini büyüklük kompleksinden kurtaramamış, cahiliye devri geleneklerine sıkı sıkıya bağlı asabiyet ruhu taşıyan ve menfi sıfatları kendinde toplamış bir kişiliktir. Onun sahip olduğu karakter özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:
1- O iradesini hep kötüye ve kötülük yapmaya kullandı. Allah Rasûlü’nün geçeceği yollara sırf O(s.a.s) zahmet çeksin, eziyet görsün diye dikenler serpti ve Kâbe’ye giden yollarda ateşler yaktı. Yani Ebû Leheb kötülükten haz alan bir adamdı.
2- Ebû Leheb inat bir insandı.Ebû Cehil onun hakkında “Sakın bunu kızdırmayın. Eğer öbür tarafa geçerse bir daha onu kimse döndüremez.” derdi.
3- Kendisinin ayrıcalıklı olduğunu düşünür insanların ve hatta Allah’ın ona bu şekilde davranmasını isterdi. Ebû Talib’in vefatının ardından kız kardeşlerinin baskısıyla Peygamberimizi korumaya niyetlenen EbûLeheb,Rasûlullah’a: “Eğer dinini kabul edersem benim için ne var?” diye sorduğunda Peygamberimiz: “Diğer iman edenlere ne varsa senin için de o var.” buyurmuştu. Ebû Leheb: “Benim için bir ayrıcalık yok mu?” dediğinde Efendimiz: “Başka ne istiyorsun?” diye sormuştu. EbûLeheb şöyle karşılık vermişti: “Beni başkaları ile eşit kılan dine yazıklar olsun!”[7]
4- Başkalarının acılarından zevk alırdı.Ebû Leheb’in kötülüğü o kadar ileriydi ki, Rasulullah’ın oğlu Kasım’dan sonra Abdullah da vefat ettiğinde, yeğenini teselli edeceği yerde bayram yapmıştı. Koşarak Kureyş reislerinin yanına gitmiş ve onlara Hz. Muhammed’in (s.a) köksüz kaldığını müjdelemişti.
5- Düşmanlıkta sınır tanımıyordu. Boykot 3 sene devam etti. Bu sırada Benî Haşim ve Benî Muttalib aç kalmışlardı. Yiyecek almak için Mekke’ye gelen ticarî kafilelere yaklaştıklarında Ebû Leheb kafiledekilere şöyle derdi: “Bunlardan çok yüksek fiyat talep edin ki o malı alamasınlar. Zararınızı ben karşılarım.” Bu nedenle tüccarlar çok yüksek fiyat istiyorlardı. Ebû Talib mahallesinde mahsur kalanlar ihtiyaçlarını alamıyorlar ve aç kalan çoluk çocuklarına elleri boş dönüyorlardı. Daha sonra Ebû Leheb o tüccarlardan, normal piyasa fiyatı ile bütün mallarını satın alıyordu.
6- Şeref, onur ve haysiyet yoksunuydu.Hep kendini düşünen bir karaktere sahipti. Başkalarına yardım elini uzatmazdı. Hattâ kendi aile fertleri arasından kendisine gelip yardım isteyen muhtaçlara bile yardım etmezdi.
İslam ve Ebu Leheb
Hz. Peygamber, kendisine davetini açıkça yapması ve bu işe ilk olarak yakınlarından başlaması emredilince Hz Ali’den yemek hazırlamasını ve daha sonra da bütün Hâşim oğullarını çağırmasını istedi.Rasûlullah akrabalarına şöyle hitap ederek peygamberliğini onlara ilan etti: “Ben, sizi dile kolay gelen, mizanda ağır basan iki kelimeye davet ediyorum ki, o da; Allah’tan başka ilah bulunmadığına ve benim de, Allah’ın kulu ve Rasûlü olduğuma şahadet etmenizdir. Yüce Allah, sizi buna davet etmemi bana emretti. Ey Abdülmuttaliboğulları! Ben, özel olarak size genel olarak da bütün insanlara Peygamber gönderildim.”[8]
Bunun üzerine Ebû Leheb küstahça bir konuşma yaparak onu, kendilerini atalarının dininden döndürmeye çalışmakla ve insanları büyülemekle suçladı.
Ebû Leheb hariç, bütün akrabalar Efendimize karşı yumuşak davrandılar. O ise şu sözlerle karşılık verdi: Bu, vallahi bir şerdir, kötülüktür. Başkaları, onun elini tutup bundan alıkoymadan önce, siz, onun ellerini tutup bundan alıkoyunuz! Eğer, siz, bugün ona boyun eğecek olursanız zillete, hakarete uğrarsınız. Onu, korumağa kalkışacak olursanız, öldürülürsünüz.
Ebû Leheb İslam mesajını ilk duyduğu anda bu şekilde tepki göstermiştir. Ölene kadar bu tavrını daha da şiddetlendirerek İslam’a ve onun aziz Peygamberine düşman olmuştur.O, ilk günden itibaren İslam’a açıkça düşman kesilmiş; akrabalarıyla birlikte Efendimizi korumayı değil, düşmanlarıyla birlikte O’nu ve İslam’ı yok etmeyi düşünmüştür. Davetin gizli bir şekilde devam ettiği günlerde İslam’ın yayılışını öfkeyle izlemiş, bu durumun ileride başına büyük bir bela açacağından endişe etmişti.
Ebû Leheb Kureyş’in en zengin ve itibarlı insanlarından biriydi. Şayet İslam yayılırsa Mekkeliler buna tepki gösterir, tüm Araplar Muhammed’e ve O’nu himaye eden Haşimoğullarına savaş açarlardı. Bu durumda Haşimoğullarının hiç şansı yoktu. Öyleyse onun yeri sülalesinin yanı değil, İslam düşmanlarının saflarıydı. O cahiliye geleneklerini dahi hiçe saymış, Kureyş içindeki konumunu kaybetmemek için geleneklerinden ve ailesinden vazgeçmişti.
Peygamberliğin dördüncü yılında inen “Sana emredilen şeyi açıkça ortaya koy, müşriklere aldırma”.[9] âyeti ile Rabbimiz, Rasûlullah’aİslâm’ı açıktan tebliğ etmesini emretti.
Hz. Peygamber bir gün Safa tepesine gitti ve orada en yüksek yere çıkarak bütün Mekke kavimlerini tek tek isimleriyle çağırdı.İşitenler, gelip Peygamberimizin karşısında toplandılar.Gelemeyenler de toplantının sebebini anlamak için, yerlerine adam gönderdiler. Hz. Peygamber bir süre mesajını anlatıp, onları yeni dine davet etti. Bunun üzerine Ebû Leheb hemen atılarak; “Yazıklar olsun sana, bizi bunun için mi buraya topladın?” dedi Bu sözlerden sonra halk, Hz. Peygamber’i dinlemedi ve dağılıp geri döndü. Bu olay üzerine, Ebû Leheb’i zemmeden Tebbet suresi nazil oldu.
Tebbet suresi
Kuranın indiği zamanda yaşayan hangi insanı aklımıza getirirsek getirelim hiç birinin adını veya künyesini bulamayız. Bazen ayette anlatılan kişi veya kişiler hakkında ihtilafa düşüldüğü bile olur. Pek çok İslam düşmanı olmasına rağmen, neden sadece Ebû Leheb’in adı geçmektedir? Niçin Kur’an Ebû Leheb’i seçti ve neden biz ona her okuduğumuzda beddua ediyoruz? Ne yaptı da adı kıyamete kadar kötü ve lanetlenmiş olarak anılacak?
Diğer müşrikler Peygambere ve Müslümanlara yaptıkları fiili işkencelerle ön plana çıkmışken amcasının tavrı hepsinden daha zarar verici olmuştur. Ebû Leheb kırbaçla, silahla, yaralayarak eziyet etmemiştir. O, Rasûlullah’ı ilk kabul etmesi gerekenlerden iken ilk ve en şiddetli karşı koyanlardan olmuştur. Hâlbuki yeğeninin bütün hayatını ve faziletlerini en iyi bilen kimselerdendi. Belki diğerleri gibi inananlara azap etmemiştir. Ancak İslam ve Peygamber aleyhinde sürekli konuşarak, çeşitli yöntemlerle kamuoyu oluşturarak, inkârını her mekân ve zamanda ilan ederek insanları etkilemiştir. Hz. Peygamber’in konuşmasını dinleyen birçok kişi İslam’a meylederken Ebû Leheb’in faaliyetleri sonucunda Peygamberimizden uzaklaşmıştır. Ebû Leheb’in diğerlerine nazaran daha etkili olmasında öz amca oluşunun etkisi vardır. Amcanın insanlar gözünde önemli bir yeri vardır, değerlendirmeleri ve sözleri mutlaka dikkate alınır. Hele bir de bu toplum Arap toplumuysa… İşkenceden dolayı dininden dönenleri pek bilmeyiz. Ancak olumsuz propaganda sebebiyle peygamberimizden uzak duran çok olmuştur.
Ebu Leheb ve karısı yalan ve olumsuzluklar içeren düşüncelerle toplumu ifsad eden basın yayın gibi çalışmıştır. Doğru olmasa bile söylediği sözler olumsuz manada İslam’a ve Hz. Peygamber karşı şartlanmalara sebep olmuştur. Rebia b. Abbâdü’d-Dilî şöyle bir olay aktarır:
“Peygamber’i (s.a.s.) Zülmecaz panayırında görmüştüm. “Ey insanlar! ‘Lâ ilahe illallah” deyiniz de, kurtulunuz!” buyuruyor; kendisi hangi caddeye girse halk da oraya gidiyor, onun başına toplanıyor,birbiri üzerine yığılıyorlardı. Orada, ne kimsenin bir şey söylediğini, ne de onun sustuğunu gördüm. O, hep: “Ey insanlar! “Lâ ilahe illallah deyiniz de, kurtulunuz!” buyurup duruyordu.
Akik (şaşı) gözlü, yumru yüzlü, iki bölük halinde örgülü saçlı bir adam da, o nereye giderse arkasından gidiyor: “Ey insanlar! Bu, sizi aldatıp da baba ve atalarınızın dininden vazgeçirmesin! Bu, dinden çıkmış bir yalancıdır!”diyordu.
“Kimdir bu zât?” diye sordum.
“Muhammed b. Abdullah’tır. Kendisi, peygamber olduğunu söylüyor” dediler.
“Ya onun arkasında giden, onu yalanlayan, şu akik (şaşı) gözlü adam da kimdir?” diye sordum.
“O da, onun amcası Ebû Leheb’dir!” dediler.”
Peygamberimiz’in (s.a.s.) Kötü Komşusu
Peygamberimiz’in (s.a.s.) evi Ebû Leheb ile Ukbe b. EbiMuayt’ın evi arasındaydı. Eziyet vermek için hayvan işkembesini getirip Peygamberimizin (s.a.s.) kapısının önüne atarlardı. Peygamberimiz (s.a.s.) bu iki komşusunun yaptıklarına üzülür ve şöyle derdi: “Ey Abdi Menaf oğulları! Bu ne biçim komşuluk?!”
Aynı şekilde bir gün Ebu Leheb getirdiği pisliği Peygamberimizin (s.a.s.) kapısının önüne dökmek isterken, Hz. Hamza gördü ve pisliği onun elinden alıp başına döktü. O da Hz. Hamza’dan korkusuna bir daha bunu yapamadı.
Ebû Leheb, yaptığı bu kötülükle de kalmaz, kendi evinden ve komşusu Adiyy b. Hamrau’s-Sakafi’nin evinden, Peygamberimize (s.a.s.) taş atar dururdu. Karısı Ümmü Cemil de ondan geri kalır gibi değildi.Ümmü Cemil her gece pıtrakları, dikenleri, dikenli ağaç dallarını toplayıp büyük demet yapar geceleyin ayağına batsın ve yaralar açsın diye Peygamberimizin (s.a.s.) geçeceği yollara atardı.
Boykot Yılları ve Ebû Leheb
Ebû Talib, Hâşim ve Muttalib oğullarını yanında topladı. Hz. Muhammed’i(s.a.s) öldürmek isteyenlere karşı O’nu korumalarını emretti. Müslüman olsun veya olmasın herkes Ebû Talib’in bu emri veya ricasına olumlu cevap verdi. Ancak EbûLeheb akrabalarına yine ihanet ederek zalimlerle beraber olmayı seçti.
Ebû Talibin Yerine Geçiş
Ebû Tâlib öldükten sonra Ebû Leheb onun yerini aldı. Kabilesinin liderliğine yükseldikten sonra, yeğeninin elçiliğini yaptığı dine karşı tutumu değişmese de, sırf kabile içindeki yardımlaşma ve dayanışmayı sağlama mecburiyetinden dolayı yeğenini müdafaa etmesi, müşriklerin saldırılarından onu koruması gerekiyordu. Bundan dolayı, amcası Ebû Tâlib’in ve eşi Hatice’nin ölümüne duyduğu üzüntüden dolayı evine kapanan ve çok az dışarı çıkan yeğeni Muhammed’in yanına giderek; “Ey Muhammed! Ebû Tâlib hayatta iken ne yapıyor idiysen onu yap.Lat ve Uzza’ya and olsun ki, ben ölünceye kadar sana kimse dokunamaz” dedi. Ve böylece artık onu himayesine aldığını ve müşriklerden çekinmeden dinini yayabileceğini belirtti.
Bir gün İbn Gaytala adında bir müşrik, Hz Peygamber’e hakaret ederken, Ebû Leheb çıkageldi. Onu bir güzel azarladı. Bunun üzerine İbn Gaytala; “Ey Kureyş topluluğu! Ebû Utbe dininden döndü.” diye bağırmaya başladı.Kureyş müşrikleri işin aslını öğrenmek için Ebû Leheb’e gelince, Ebû Leheb onlara: “Ben Abdülmuttalib’in dininden ayrılmış değilim. Fakat istediğine devam etmesi için yeğenimi tecavüzlerden koruyorum.” dedi.
Müşrikler Ebû Leheb’i, yeğenine gidip ona Abdülmuttalib’in nerede olduğunu sorması konusunda kışkırttılar. Hz Peygamber kendisine bu soruyu soran amcasına, “ Abdülmuttalib de, onun gibi ölenler de cehenneme girmiştir.” deyince, Ebû Leheb bu cevaba öfkelenerek, “Artık ölünceye kadar sana düşmanlık edeceğim! Sen Abdülmuttalib’in cehennemde olduğunu nasıl söylersin!’ diyerek emanı kaldırdı. [10]
Bedir Savaşı
Müşrikler, Müslümanlara saldırmak için ordu hazırladıklarında Ebû Leheb bu orduya katılmadı. Kendi yerine, 4000 dinar borç verdiği ve bu borcu ödeyemeyen Ebû Cehil’in kardeşi, Asi b Hişâm b. Muğîre’yi, borcuna karşılık olarak gönderdi.[11]Ebû Leheb’in savaşa çıkmama sebepleri arasında kardeşi Âtike’nin gördüğü rüyadan etkilenmesi ve korkması da gösterilir.[12]
Ölümü
Bedir mağlubiyetinin gam ve kederinden ağır hasta oldu. Bir hafta sonra da Rasûlullah ve Müslümanlara yaptığı şiddetli düşmanlığın hesabını vermek üzere ölüp gitti. Oğulları ölüsünü, iki veya üç gün beklettiler. Evinde cesedi kokmaya başladı. Hastalığının bulaşmasından korktukları için kimse yanına yaklaşmak istemiyordu.
Kureyşli birisi oğullarına, yazıklar olsun size, babanız evinde koktuğu halde, onun yanına uğramaktan utanıyor musunuz?” diye sordu. Onlar, “Biz, onun hastalığından korkuyoruz” deyince adam, “Haydi gelin ben size yardım edeyim.” dedi birlikte gittiler. Fakat yanına yaklaşılacak gibi değildi. Onu ne yıkadılar ve ne de el sürdüler. Uzaktan üzerine su serptiler. Sonra sürükleyerek götürüp Mekke’nin yukarı taraflarında bir yere gömdüler. Üzerini taşla kapattılar.[13]
Ebû Lehebler
İnsanın kendisinde mevcut olan aslî iman gücünün farkında olması önemlidir.Bununla birlikte muhataplarının durumundan bîhaber olmayarak bir güven duygusu kazanması da İslâm’a hizmet açısından önemli bir merhaledir.Dün olduğu gibi bugün de benzeri görülebilecek bu ismi daha yakından tanımak ve onlara karşı hazırlıklı olmak gerekir.Ebû Leheb gerçekte yaşamış biri olmakla beraber o, bir tipolojidir. Bu tip dün olduğu gibi bugün de yarın da görülebilir.Peygamber asrında olduğu gibi her çağda da bulunabilir. Ebû Leheb ismini duyduğumuzda tarihte yaşamış, ölmüş gitmiş ve çürümüş bir tip gelmemeli. Her an etrafımızda olabilecek, yaşaması muhtemel, zararı, şerri, küfrü bize dokunabilecek bir tip gelmeli. Merhum Arif Nihat Asya’nın şu dizeleri hep aklımızda olmalı:
Yeryüzünde riya, inkâr, hıyanet
Altın devrini yaşıyor…
Diller, sayfalar, satırlar
(Ebû Leheb öldü) diyorlar:
Ebû Leheb ölmedi, ya Muhammed;
Ebû Cehil, kıtalar dolaşıyor!
Siyer-i Nebi Dergisi 25. Sayı / Ocak-Şubat 2014
[1]İbn Sa’d, I, 74; Belâzürî, IV, 413; Kelbî, s. 28.
[2]İbn Hişâm, I, 79.
[3] Ömer Faruk Kiraz, Hz. Peygamberin Amcaları, Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s.90.
[4]İbn Sa’d, IV, 50.
[5]İbn Sa’d, IV, 56.
[6]Zeki Tan, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 32, 2011, s. 146.
[7]Taberî, Câmiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, XXX, 217.
[8] M. Asım Köksal; İslâm Tarihi, C. 4., İstanbul 1989, s. 12.
[9]Hicr Sûresi, 15/94.
[10]M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/125-127.
[11]İbn Hişam, I,445.
[12]Vakıdi,I,33.
[13]Tabakât, 4/74; Taberî, 2/288.
Yorumlar
siyer
semanur tarafından Per, 05/14/2015 - 21:47 tarihinde gönderildiHz Ebu Leheb Kimdir
İbrahim tarafından Pa, 12/20/2015 - 18:38 tarihinde gönderildiEbu Leheb
Konuk tarafından Çar, 01/04/2017 - 17:39 tarihinde gönderildiEbu Leheb
Halil27 tarafından Ct, 07/01/2017 - 23:56 tarihinde gönderildiebu lehep
adsız tarafından Pt, 02/20/2017 - 20:41 tarihinde gönderildiakdağ
melisa tarafından Per, 08/03/2017 - 18:48 tarihinde gönderildiAbdülmuttalip
Berrin tarafından Çar, 02/05/2020 - 10:05 tarihinde gönderildiAbdulmuttalib
Eyüp tarafından Pt, 11/02/2020 - 05:09 tarihinde gönderildiebo leheb
mehmet tarafından Pt, 02/21/2022 - 13:30 tarihinde gönderildiYeni yorum ekle