Hira, başın semada. Bağrında biri var, kuytu köşede inzivâda. Gözlerden inen yaş, yere düşmüyor, arşı âlâ’da.
Yer gök birleşti. Göz gözü görmez oldu. Cibril-i Emîn, iki yay arası hatta daha yakın oldu.
Ebed yurduna giden hayat yolculuğunda hüsrana uğrayanlardan olmamak için Allah’ın rehber olarak sunduğu, sözlerin en güzeli ve en üstünü olan Kur’ân’a yönelmek gerekir. Zira aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey olmayan bu dünya hayatı...
İslâm’ın ilk müessesesi olan Mescid-i Nebevi ibadetlerin yapıldığı mâbed, siyasi meselelerin görüşüldüğü istişare meclisi, davaların görüldüğü mahkeme salonu, ordu karargâhı, tıbbi birtakım müdahale ve tedavilerin yapıldığı hastane...
Çocuklarımız, manevi ve kültürel mirasımızın vârisleri, aydınlık yarınlarımızın umutlarıdır. Bir toplumun ilerlemesi ve mutluluğu, aileye verdiği değere, genç kuşakların yetişmesi için gösterdiği çabaya ve öneme bağlıdır.
Rabbimiz “Mal ve çocuklar dünya hayatının süsüdür.”[1] diye buyuruyor. Aileler için çocuk sahibi olmak büyük bir zenginlik ve mutluluktur. Çocuklar kalplerindeki saf sevgiyle davranmakta, ışıldayan gözlerle bizlere baktıklarında hüzün bulutlarımızı dağıtmaktadır. Hayata umut, eve neşedir.
Cenab-ı Hakk’ın insanlara olan en büyük nimetlerinden birisi tarih boyunca kendilerinden, yani insan cinsinden peygamberler göndermesi, özellikle de son olarak Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’i yine insan cinsinden...
İman nûru, maddî ve mânevî yapısını oluşturan cevherlerin ne kadar kıymetli olduğunu göstermekle insanın kıymetini yükseltiyor; küfür zulmeti ise insanın mâhiyetini oluşturan o kıymetli cevherleri söndürüyor ve onları elmastan kömüre dönüştürüyor.
Kutlu Nebi’nin dünyayı teşriflerinin üzerinden asırlar geçti. Eriyip giden zamandan bize paha biçilemeyecek kadar değerli iki miras kaldı: Kur’an-ı Kerim ve sünnet-i seniyye. Bu ikisine sarılanlar, hep kurtuluşa erdi, terk edenler ise hüsrana…
İnsan, dünyanın cazibesine kapılarak nefsinin ördüğü ilmeklerle kendisini bu âleme bağlar… Boyanır cümle rengine varlıkların da; huzuru ve esenliği dünyevi ve maddi içeriklerde beyhude yere arar… Asıl zannederek dayandığı temellerin ne kadar boş olduğunu hüsrana uğrayınca anlar…
Anne ve baba hakkı, onlara karşı daima nezaketle davranmayı ve itaatte kusur etmemeyi gerektirir. Ancak arzu ve istekleri ile söylemleri, Allah’ın bildirdiği kurallar ile çatıştığı takdirde tercih edilecek olan yol Rabbin rızasından yana olmalıdır.