“Muhakkak biz sana Kevser’i verdik. Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. Muhakkak ki asıl soyu kesik olan, sana kin besleyendir.” (Kevser 108/1-3)
Tebliğde insanın birinci derecede sorumluluğu, ailesi ve yakın akrabasıdır. Bu kaideyi bizlere talim eden Efendimiz (sas); çocuklarından başlayarak halasına ve amcalarına doğru devam eden bir açılımla tebliğ dairesini genişletmiştir.
Zikreden bir dil, şükreden bir kalp müminin hayatında en önemli semeredir. Bu olgunluk ile her nereye yönelse orada Allah’ı (cc) anar… Böylece kendini duanın rahatlatan ifadelerinde bulur…
Gönüllerin Efendisine selâm veren kulun üzerine oluk oluk rahmet yağar. Sözü aşkla sürdükçe, melekler rahmet duasına devam eder. Artık bu sağanak altında ne kadar ıslanacağına karar verecek olan insanın kendisidir. İster bu duanın süresini uzatır, ister kısaltır.
İlk “oku” emriyle vurgulanan, insanın kendisinin okuyup öğrenmesidir. Emrin tekrarı, öğrendiklerini başkalarına da aktarmanın gerekliliğini ifade eder. Kalemi insanın hizmetine veren Allah (cc) öğrenmenin vasıtalarını da yaratmıştır.
Teheccüd namazı, Allah’ın lütfu ve rahmeti ile kulunu kendisine yaklaştırmasına, bir kalkan vazifesi görerek insanın günahlardan uzaklaşmasına, günahlara keffaret olup onların yok olmasına, bedensel hastalıkları vücuddan uzaklaştırarak sıhhate vesile olur.
Tarih boyunca insanlar, kadının hakları ve sosyal konumu üzerindeki tartışma ve değerlendirmelerine devam etmişlerdir. Bu süreçte konuyu manevi açıdan kadın-erkek eşitliğini ortaya koyarak açıklığa kavuşturan İslâm dini, en mükemmel ıslahatlarla kadına hak ettiği değeri vermiştir.
Sıla ulaşmak, kavuşmaktır… Mümin için vuslata ermek, rıza-i İlahi’yi kazanmakla mümkündür. Kopması mümkün olmayan bir bağlılıkla Mevla’ya tutunup, bu sayede esirgenip bağışlanmanın ümidini taşımak, insanın dünya hayatındaki gerçek hedefi olsa gerektir.
“Size hayırlı gençleri tavsiye ederim. Çünkü onların kalpleri daha incedir.
Allah beni doğrulukla ve müsamahayla gönderdi. Bana gençler yanaştı, ihtiyarlar muhalefet etti.”