Âlemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sas)’in doğum günü, bizim için müstesna bir gündür. Her Mevlid Kandili’nde biraz daha tazeleniyoruz. Biraz daha büyüyor ona dair sevgimiz, muhabbetimiz ve hasretimiz…
Merhametsiz kâfirler bütün Müslümanları bir mahallede toplayıp, onları imha etmeye karar verdiklerinde, güzel Mekke sadece fakir ve kimsesizlere değil, ona da dar geldi. İnsan, dinini Allah’ın istediği gibi yaşayamadıktan sonra Mekke’de yaşamanın ne değeri olabilirdi.
Allah’ım! Yolculuğumda benimle ol, arkamda bıraktığım ailemi gözet. Bana rızık olarak verdiğin şeyleri bereketli kıl. Beni yalnızca Sana karşı zelil kıl. En güzel ahlâkım üzere beni sabit kıl. Rabbim, beni Sana sevdir. Beni insanlara bırakma. Sen zayıfların ve benim Rabbimsin. Senin kerîm vechine sığınıyorum.
Ümmü Ma`bed ve ailesinin İslamla şereflenmesine vesile olan koyunun bereketi Peygamber’in hayatıyla sınırlı kalmamıştır. Ailenin uzun yıllar bu koyunun sütünden yararlandığına dair rivayetler vardır.
Taşın doğası yere ait olmaktır. Tabiatı gereği yükselemez taş, kendi başına hareket edemez. Hareket ancak bitkiler, hayvanlar ve insanların özelliğidir. Yükseğe çıkarılırsa ve kendi doğası ile baş başa bırakılırsa aşağıya düşer taş, aslına meyleder. Bu kulluğa ne güzel bir örnektir, meylini ve acziyetini bilmektir.
Saadet günlerinde hiç bir şehidin emaneti, hiç bir yetim kimsesiz ve sahipsiz kalmadı. Efendimiz aleyhisselâm Zeyd’in, Mus’abın, Hamza’nın çocuklarına yetim kalmanın, yalnız olmanın acısını yaşatmadı. Medine sokaklarında hiç bir çocuk, çaresiz ve ümitsiz olmadı.
“Cihad, din binasının en üst noktası, zirvesidir.”[5] Hanımlar ise muhârip sınıf değildir. Onlar için hac (ve umre) ibadeti cihad yerine kâimdir. Zaten hac, çarpışmasız cihaddır. Kadınların fıtrî ve şer’î durumlarına uygun olan da aslında budur.